‘YASAL’ UYARI EYLEMİNDEN GÖZÜ KORKANLAR!
Piyasa ekonomisini semirtirken yoksulluk ve ´hak ihlallerinin´ büyüdüğü bir ülkede demokrasinin varlığına ´hak direnişleriyle´ kanaat ederiz.
4 Şubat´taki yasal ´çalışmama hakkının´ kullanarak gerçekleştirilen ´uyarı eylemi´ oldukça göz açıcıydı.
Piyasa ekonomisini semirtirken yoksulluk ve ‘hak ihlallerinin’ büyüdüğü bir ülkede demokrasinin varlığına ‘hak direnişleriyle’ kanaat ederiz.
4 Şubat’taki yasal ‘çalışmama hakkının’ kullanarak gerçekleştirilen ‘uyarı eylemi’ oldukça göz açıcıydı.
Zihinsel hanesinde statüko kazanım savaşlarının ‘demokrasi’ diye kodlandığı diyarlarda hak direnişleri derin endişeleri uyandırır.
Hesap ezberi gelişmiş, vicdan işleyişi kıt kesimler ‘hak arayışının’ ruhuyla ilgilenmez. Kendi iktidarının piyasa algılamasının takibindedir.
Eylem günü ‘hayatın etkilenmediğini’ söyleyerek ‘eylemi’ küçültmeye kalkışılarak duyulan ‘kaygının vahameti’ gösterildi.
Çünkü uzun ve meşakkatli direnişlerin, direnenleri kuvvetlendirdiğini buna karşı iktidarı zayıflattığı bilinir.
Zorluğa ve engellere alışan direnişin bünyesi aşılanırken, iktidar hastalanır.
Tekel işçileri ve diğer emekçiler, bugün sosyal muhalefetlerini yüzlerinin akıyla gerçekleştiren insanlarımız.
Tüm dayanışma yıkıcı taarruzları mertçe savuşturdular, üstlerine konan politik tezgahlar yerlerde süründü.
Çökmüş yanakları ve gururlu yüzleriyle toplumsal hafızamıza yerleştiler.
Bu ülke emeğe olan saygısının tartısını da 4 Şubat’ta yaptı.
Yurdun dört bir yanından Tunceli’den İzmir’e, Samsun’dan Mersin’e, Diyarbakır’dan Denizli’ye ağırbaşlı, vakur emek birleşti.
Bölünmüş, parçalanmış kimlikler yurt sathında yekpareleşti.
Ama ezber demokrasinin ‘muhalif kimliğiyle’ böbürlenen mensuplarının hali hazindi.
Onlar yerleştirildikleri mevki ve sütunlardan iktidar taşeronu dilleriyle kendilerini sistem muhalifliğinden al aşağı ettiler.
İktidarın sersemletici manyetik gücüne teslim diller ve kalemler yine ciddi irtifa ve mevzi kaybettiler.
54 gündür ‘anayasal hakları’ için direnen Tekel işçilerine ve emeğe karşı ‘habis görüşlerini’ hasetle ilettiler.
Bu kadar iktidar ve piyasa gözetici yazı ‘eski sistem muhalifleri’ için sahiden kimlik yıkımıydı.
İktidarı temsil etmenin böyle hain pusuları barındırdığını biliyor olmalıydılar.
Çünkü iktidar, tarihsel şeytani oyununu kendi muhalifini iktidar olunca kendinden daha gaddarlaştırmak üzerine kurar.
İktidarın tüm kötü alışkanlıklarını ‘eski muhalif’ iktidarı ele geçirince giyiniverir.
Sivilliğin, birbirine karşı duyarlılığı ve sorumluluğu olan insan topluluğu demek olduğu süratle unutulur.
Bu sersemletici büyük tuzağa düşen son nesil kurbanları ibretle izliyoruz.
Sivillik ve demokrasi ‘tekeli’ teşkilatı ülkenin ‘meydanlardaki emeğini’ taşlama gayretindeler.
Patronajın iş takipçiliğini aşamayan dilbazlık zihin bulandırdı.
Sivilliği, özgürlüğü ve demokratik hakları kendi içinde gerçekleştirmeden bir iktidar ağının odağından ‘çalışma haklarına’ burun kıvırmak nasıl da ‘insani olanı’ ıskalıyor …
Üstelik bu ’emeğe’ yabancılaşma ‘hak mücadelesini’ basit ideolojik komplolara bulaştırma peşinde.
Ama ekmek hakkının hem evrensel hem de kutsal bir insan hakkı olduğunu halkımız 4 Şubat’ta canı yürekten takdir etti.
Otobüs bekleyen bir kadının söylediği gibi ‘Onların mücadelesini desteklemek için gerekirse bir saat daha fazla otobüs beklerim’.
Muhalifliğin ahlaki tarihi ‘hak direnişlerinin’ içinde kalarak bu seyir halini daimi kılabilenlerin şeceresini verir.
Aksi takdirde seçici ve geçici muhaliflik muhakkak ki ‘iktidarların’ rehineliğine varacak ahlaki bir tenzil-i rütbedir.