Yeni durumlar yeni söylemleri, yeni çareleri gerektirir. Eskiler, “Eski çamlar bardak oldu” derlerdi.
Yeni durumlara nasıl gelindi?
“Devlet ekonomiye karışmayacak” dediler.
“Devletin ne işi var işletmecilikte? Patiska, çimento, tütün, şeker üretmesin artık. Her şeyi özel sektöre devretsin” dediler.
“Piyasa serbest olsun, ekonomi kendi mantığını kursun, plana ne gerek var” dediler.
“Dünya küresel köy oldu, ‘Bağımsız Türkiye’ sloganının modası geçti. Biz Amerika’ya bağımlıysak Amerika da bize bağımlı… Ulusal pazarı korumak anlamsız, kaldırın koruma tedbirlerini” dediler.
“Geleceğin dünyasında zayıfa yer yok. Bizimkiyse bile korumayalım zayıfı. Yabancıların önündeki bütün engelleri kaldıralım, rekabet serbest olsun” dediler.
“Dünya küresel köy olunca, milli devlete, merkezi idareye de gerek yok. Merkezi devlet sadece güvenlik, adalet, dışişleri ile uğraşsın. Devletin bütün olanakları ve bütün yetkileri mahalli idarelere devredilsin. Her milliyet, hatta dinler de devletini kurabilsin” dediler.
Sonuç, çok boyutlu çöküntü…
Konumuz olan çalışma hayatında ise uçurumun kıyısındayız…
– Üretmek belalı iş oldu. Özel sektör çöküyor. Konkordatolar, iflaslar hızlandı.
– Sanayiyi, tarımı, çarşıları geliştirmek amacıyla ekonomide önemli bir işlevi olan bankacılık, üretimden koparıldı, tefeciliğe yöneltildi. Borcunu ödeyemeyene inecek giyotin oldu bankacılık. Sadece vatandaşın değil, borç batağına batırılan fabrikanın da giyotini…
– Çek senet mafyası yasalaştı. Ekonominin hiçbir yerinde olmayan, tek işi bankaların, bankerlerin alacaklarını tahsil etmek olan şirketler türedi. Borçlunun malına mülküne yok pahasına el koyan şirketler…
– Koca fabrikalar, dev işletmeler icralarda üç kuruşa satılır oldu.
– Ulusal pazarımıza engelsiz dalan emperyalist tekellerle baş edemeyen işletmeler, bizzat sahibi tarafından pazarda satılığa çıkarıldı.
– Sebebi izah edilemeyen fabrika yangınları başladı.
– Cumhuriyetin kuruluşu sırasındaki, ikinci dünya savaşı yıllarındaki ender durum yeniden önümüze çıktı. İşçi ile işverenin kaderinin ortak olduğu ender durum… İşveren de batıyor, işçi de. İşveren fabrikasını, işçi işini kaybediyor.
– Tarımın da çöküşü ile gıda sorunu baş gösterdi, güvenlik kadar önemli olmaya başladı.
– Sanayiye ve tarıma yapılan bütün teşvikler boşa çıkıyor, tehditler, hatta kırbaçlar bile işe yaramıyor, işsizlik büyüyor.
– Kapanan, üretimi daralan fabrikalar, kalifiye işsizliği yarattı. EĞİTİMli, tecrübeli işçiler kitlesel halde sokağa atılıyor.
– Diploması olanın ayrıcalıklı olduğu, kolaylıkla iş bulabildiği dönem bitmişti. Hesapsız, plansız okul açmak ve piyasanın daralması, diplomalı işsizleri türetti.
– İthalatı yasak olan mesleklerde yasak kaldırıldı. Daha ucuza çalışmaya razı olan diplomalı yabancı işçilik, bizim diplomalı işsizlerimizi daha da artırdı.
– Kırgız, Afgan, İranlı, Iraklı, Suriyeli vb yabancı kaçak işçilerin sayısı iki milyona ulaştı. Ucuza, daha da ucuza çalışabiliyorlardı. Sigorta ya da vergi külfetleri yoktu. Personel azalmak isteyen işveren Türk işçisini çıkarıyor, eleman ihtiyacı olan, Türk işçisini tercih etmiyordu artık. İşsizlik daha da tırmandı.
– 12 Eylül sopası ile başlayan piyasa ekonomisi, “ben zengini severim” dönemi idi. Esnek çalışma, kiralık işçilik, taşeron işçiliği, denetimli serbestlik gibi kölece çalışma biçimleri türetildi. 2008’de başlayan ve giderek derinleşen Cumhuriyet tarihinin en etkili krizi ise işçiliği daha da zorlaştırıyordu. Yarım maaş, üç ay ücret alamamak, maaş kartını işverene vermek, ücretsiz fazla çalışmak, yeni dönemin bazı sorunları oldu.
– İşgücü piyasasında gerileyen standartlar, sosyal hak, örgütlenme ve sendikalaşma peşine düşmeyen yabancı ucuz kaçak işçilerle birlikte hızla düşüyordu.
– Sendikal hareket ve işçi önderliği, bu yeni ve önemli sorunlar karşısında hazırlıksızdı. Tedbirini almamış, hatta üzerinde düşünmemişti.
– Diplomasını alarak çalışma hayatına atılanın, ya da işten atılanın, mesleğinde ve arzuladığı koşullarda olmasa da, şurada ya da burada, geçici de olsa iş bulabildiği dönem de geride kalıyordu. Bütün işletmelerde personel azaltma, her alanda üretim daralması söz konusuydu.
İşini kaybedeni bekleyen, açlıktı artık.
Ve işçinin elinde kalanlara da göz diken, kıdem tazminatını bile elinden almaya kalkan, yeteneksiz, basiretsiz bir iktidar.
Eski çamlar bardak oldu. Yeni durumlar yeni çözümler gerektirir.
Bütün sendikacılara ve işçi önderlerine önerimdir; Sayın Doğu Perinçek’in köşesindeki “Üretim Devrimi” dizisi, bu sorunlarında cevabını arayacağımız önemli bir saptamalar ve öneriler dizisidir.
İnceleyelim, katkıda bulunalım! Ülke hepimizin!