YÜRÜYELİM ARKADAŞLAR
Kim yürütüyor BMC işçisini? Kim attırıyor Mustafa Kemal´in askerleriyiz sloganını? Artık bir tarafa bırakma zamanı değil mi şubu sıfatlannı? ister sınıf kimliğinden uzak, işverene yakın sendikacılık yapıyorlar deyin ister, işçi bastırdı da havasını alıyorlar deyin; ne fark eder? Tıpkı TEKEL mücadelesi gibi; birken bin olmaz mı?
Kim yürütüyor BMC işçisini? Kim attırıyor "Mustafa Kemal’in askerleriyiz" sloganını? Artık bir tarafa bırakma zamanı değil mi şubu sıfatlannı? ister sınıf kimliğinden uzak, işverene yakın sendikacılık yapıyorlar deyin ister, "işçi bastırdı da havasını alıyorlar" deyin; ne fark eder? Tıpkı TEKEL mücadelesi gibi; birken bin olmaz mı?
Çıktı işte BMC işçileri İzmir’den yola. Burada artık ne yürüyeni ne de yürüteni sorgulamalı. Artık bu yürüyüşte olmayanı sorgulamalı. "Gel" denmesini bekleyeni sorgulamalı. Al bayrağını çık yola. Artık seyir bitti, bitsin artık. Yollarda engel var, ama aşılamaz engel de yok, dağlar da yok. Olsa da dağlan sermaye için delen emekçiler, kendileri, ülkeleri ve çocuklarının geleceği için delmez mi? Diyelim ki bu yürüyüş, baştan anlaşmalı. Yine de ne fark eder? Bilir mi yürüyen emekçi pazarlığı. İşçiler artık yola çıktı. Kimsenin onlan ne kandırmaya ne döndürmeye gücü yetmez.
Hele de kaderlerini ülkelerinin kaderiyle bir tutan işçi, hiç dönmez yolundan. Ankara’nın da sermayenin de kulelerinin de kapısına dayandı artık işçi. Onlar askerin can güvenliği sağlayan araçlan üretiyorlar. Omuzlannda ekmek kavgasından daha ağır bir yük var. 10 ay direndiler Krpi’yi üretmek için. "Kirpiyi durdurma askeri vurdurtma" diye bağırdılar. Ne AKP hükümeti, ne de Krpi’den kar eden sermaye sahipleri duydu. 10 aydır maaş alamadan fabrikayı beklediler.
Sonunda düştüler yola, "Mustafa Kemal’in askerleriyiz" diyerek. Asker sadece cephede çarpışan değildir; fabrikadaki işçidir de aynı zamanda. İşte bu yüzden cephede ve cephe gerisinde olan askerler harekete geçti. Ama yetmez, yetmemeli! İşçiyi yollara çıkartan ve yürürken artan inanç ve kararlılık öncüsüyle buluşmalı. Artık kimse sırça köşkünde oturamamalı. Yeniden Zonguldak, yeniden TEKEL, yeniden Bahar Eylemleri, yeniden sınıf kavgası, yeniden aydınlık, tam bağımsız, başı dik Türkiye için yollara çıkma zamanı. Tayyip Erdoğan, "Milliyetçiliği ayaklar altına almış bir iktidarız" diyor.
Millet nasıl olur farkında değil. Ümmet sanıyor milleti. O yüzden ayaklar altına alabileceğini düşünüyor. O yüzden masa başında Anayasa yapabileceğini sanıyor. Erdoğan BMC işçileriyle yürümeli. Tarih nasıl yazılır, Anayasa nasıl yapılır öğrenmesi için. Ya cephede savaşmalı, ya işçiyle yürümeli. Ortak amaç için hareket edenlerin nasıl değiştiğini ve değiştirdiğini yaşayarak öğrenir insan. Bu ülkenin Anayasa’sı Kurtuluş Savaşı ile yazıldı bir kere. O Anayasayı da değiştiremeyecekleri pek çok defa ispatlandı. Körfez Savaşına sokamadılar Türkiye’yi. Zonguldak maden işçisi izin vermedi. Sömürü düzenini daha da derinleştirmek istedi AKP iktidarı, fabrikalannı kapattığı TEKEL işçisi çıktı karşısına. Simdi yine Anayasa yazacağız diyorlar, işçi ayakta.
Zonguldak’ta, İzmir’de, Ankara’da, İstanbul’da, Çorlu’da… Örgütlü gücün tek hedefe kilitlenerek ayağa kalkması büyük değişimin başladığını gösterir. Karşısında ne tazyikli su, ne biber gazı, ne panzer, ne de gözaltı kar etmez. Fransız Konsolosluğu bile tepesinden işgal edilir. İşbirlikçi, bölücülerin işgali altındaki Meclis işçiler tarafından kuşatılır bu sefer. Arkası gelir. İşçiye esnaf eklenir, memur eklenir, öğrenci eklenir, aydınlıktan bağımsızlıktan yana kim varsa eklenir. Güneş yine ufuktan doğar.