Kamu işçilerine, toplu iş sözleşmesi ile 2017 yılı için ilk 6 ayda yüzde 7,5, ikinci altı ayda yüzde 5 şeklinde zam yapıldığı açıklandı.
2018 yılında ise yüzde 3,5 3,5 zam oranı belirlendi. Ayrıca ek ödenekler bir defaya mahsus 250 lira artırıldı. Bürüt çıplak ücreti 3000 liranın altında olan işçilere ise zam oranı dışında 90 TL ek zam yapıldı.
Çalışanlara zam konusunda önce bu artışını zam olup olmadığına bakmak gerekir.
Şöyle bir hesap yapalım… Diyelim ki bir çalışanın ücreti 2000 liradır. Etin kilosu da 50 liradır. Bu çalışan ücretiyle 40 kilo et alabiliyor. Meseleye reel ücret ve satın alma gücü olarak bakarsak, bir yerde ‘’bu çalışanın maaşı 40 kilo ettir ‘’ diyebiliriz.
Diyelim ki Ertesi yıl TÜFE olarak enflasyon yüzde 10 arttı. Etin kilosu da 55 liraya çıktı. Eğer 2000 lira ücret devam ederse, şimdi artık çalışan 2000 lira ile 2000 / 55 = 36.4 kilo et alabiliyor. Yani enflasyon çalışanın reel maaşını, satın alma gücünü düşürdü.
Çalışanın 55 liradan eskisi gibi 40 kilo et alması için nominal ücretinin de yüzde 10 artırılıp 2.200 liraya çıkarılması gerekir.
Çalışanın reel maaşında, yani satın aldığı 40 kilo ette bir değişme olmadı. Yalnızca enflasyondan dolayı erozyona uğrayan ücreti düzeltildi. Reel ücretinde, satın alma gücünde bir artış olmadığına göre bunun adına zam değil düzeltme demek lazımdır.
Yani hükümet cebinden kimseye zam yapmış değil. Ancak algı operasyonu yaratmak için, şu kadar zam yaptık deniliyor.
Toplu sözleşme ile 2017 yılında enflasyona göre düzeltme yapılıyor ve fakat 2018 yılında Hükümet verdiklerini geri alıyor. İlk 6 ayda yüzde 3.5 sonraki 6 ayda artı 3.5 ücret artışı, 2017 yılına göre ortalama artış yüzde 4.6 aylık artış demektir. 2017 yılında enflasyonun yüzde 10’un altına düşmesi çok olası görünmüyor. Sonradan verilen enflasyon farkı da zaten yine enflasyon tarafından budanmış oluyor.
Güçlü sendikalar olmadığı için adeta devlet tek yanlı ücret belirliyor. Bir defaya mahsus artışlar yapıyor. Bunu Hükümet üyeleri sanki devlet bütçesinden değil de, kendi cebinden vermiş gibi reklam ediyor. En büyük aldatmaca da bu noktada ortaya çıkıyor.
Milli gelirde büyümeyi, işçi ve memur gibi çalışanlar, sermaye, toprak, müteşebbis gibi üretim faktörleri yaratıyor. Söz gelimi bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 5 büyüme sağlandı. Fert başına ortalama gelir artışı yüzde 3.8 oldu.
İşçi ve memurun ücret ve maaşını, yalnız enflasyon kadar düzeltirseniz, işçi ve memura yaratıkları katma değer kadar pay vermemiş olursunuz. Madem milli gelir artıyor, bunun artmasını sağlayan çalışanlara da pay vermek gerekir. Adına refah payı deniliyor. Aslında bu da yanlış. Normalde ‘’ gelir artışından çalışanın hakkı ‘’demek daha doğru olur.
O zaman işçi ve memura maaş düzeltmesi yapılırken önce büyüme kadar artış sağlanacak, sonra da enflasyona göre düzeltme yapılacak. Bunu prensip haline getirip, çalışanın hakkını çalışana vermezsek, yapılan düzeltmeyi hükümetin verdiği zam lütfu olarak görürsek, yaşamakta olduğumuz sosyal sorunlar bitmez.
Aslında, çalışanlar için ortalama enflasyona göre maaş ve ücret düzeltmesi yapmak ve ayrıca büyümeden pay vermekte yetmiyor. Çünkü gıda fiyatları enflasyonun üstünde artıyor. Söz gelimi Haziran ayında TÜFE oranı yüzde 10.90 ancak gıda enflasyonu 14.34 oldu. Gıdanın TÜFE sepetindeki payı yüzde 20 dolayında, çalışanların giderleri içindeki payı ise en az yüzde 40 oranındadır.
Öte yandan Haziran’da yıllık Yİ-ÜFE yüzde 14.87 oldu. Konut kiraları bu orana göre arttırılıyor. Çalışanların çoğu kirada yaşıyor.
Bu nedenlerle, çalışanlar için ayrı bir enflasyon hesaplaması olarak ‘’geçinme endeksi’’ yapmalıyız. Maaş ve ücret düzeltmesi geçinme endeksine göre yapılmalıdır.